Hürriyet

28 Şubat 2011 Pazartesi

Blue Valentine


KAR GELİYOOO!


Meteoroloji'ye göre, İstanbul'da çarşamba, perşembe ve cuma günü kar yağışı etkili olacakmış.

Bahar gelmeden küslüğümden rahatsız olan sevgili kar efendi barış ilan etmek istiyor sanırım :p



Şöyle bir iki saat etkili lapa lapa yağmasına razı oldum artık yeter ki keyifle izleyip azıcık da doldurduğu karların üzerine atabileyim kendimi : ) Yağmurun sesi gibi karın o temiz görüntüsü bana çok huzur veriyor.

Birbirinden güzel kar manzaraları için bkz: BAK!

27 Şubat 2011 Pazar

AND THE OSCAR GOES TO...

Bu yıl 83. kez verilecek olan Oscar Ödülleri için geri sayım başladı. Sinema dünyasının en önemli ödüllerinin bu yıl galibi kim olacak? Eleştirmenlerin birçoğu, kekemeliğiyle mücadele eden eski İngiltere Kralı'nın gerçek öyküsünü anlatan The King's Speech'te hemfikir gibi.

Aday filmlerin hemen hemen hepsini izledim benim adayım kesinlikle "Black Swan" ama The King's Speech'in alacağına ben de emin gibiyim: ) Yine de Natalie Portman'ın "En İyi Kadın Oyuncu" kategorisinde oscarı kapacağına emin olmam içimi rahatlatıyor. Kadın efsane!






Unutmadan Colin Firth de The King's Speech'teki muhteşem oyunculuğuyla "En İyi Erkek Oyuncu" oscarını sonuna kadar hakediyor. Ayrıca David Fincher The Social Network ile "En İyi Yönetmen" ödülünü; Inception ile de Christopher Nolan "En İyi Orijial Senaryo"da oscarın sahibi olur diye tahmin ediyorum. 127 Hours "En İyi Uyarlama Senaryo"da oscarı alır mı emin değilim ama müzikleri nefis : ))

83. Oscar Ödülleri'nin adayları, eleştirmenlerin görüşleri ve favori gösterilen filmler hakkında her şey için;

bkz: BAK



26 Şubat 2011 Cumartesi

Ego ve Aşk


Öyle okuduğu kitabı o ya da bu şekilde bakın okudum ben çok kitap okurum bakın şöyle entelektüelim böyle ağır cümlelerin içinden çıkarım edalarıyla paylaşma sevdasında olanlardan hiç haz etmem, aksine basit ve net bir anlatımın olması çok daha zor halbuki. Ancak bazen üzerine ekleyeceğin birşeyler de varsa tadından yenmiyor örneklemek.

Bu kadar uzattıktan sonra; lafa gireyim.


Osho demiş ki; ego sürekli problem peşinde koşar.

Egoya kendimi bildim bileli takığım zaten : ) İlkokul yıllarımı arkadaşlarımla yaşadığım eğlenceli zamanların dışında arkadaşlarımın bana göre abuk subuk tavırlarıyla hatırlıyorum ve içim sıkılıyor. Seneler sonra neredeyse artık orta yaş sınırında dahi zaman zaman bu tavırlarla insan karşı karşıya kalıyor o da ayrı mesele. Çocukluğun da vermiş olduğu bilinçsizlik ve hamlıkla tabii ki insan egosu saçmalıyor, arkadaşın kalemini sana vermedi diye ağlayıp zırlıyor günlerce ona küs kalabiliyorsun.


Aşkın doğasında yoğun libido dürtüsü olduğunu düşünüyorum. Toplumsal ve sosyal çevrenin de katkısıyla geliştirilen bu kutsal mabet kalede bayrağın dalgalanması için zaten ego gibi daha net psikolojik tanımlarla altı çizilmiş gibi rüzgara ihtiyaç duyar. Zaten özünde libido da ego da saldırgandır. Bu da problemin ta kendisi değil mi? bkz: onunla da olmuyor onsuz da; olsa bir dert olmasa bi dert vs...

Her ne kadar günümüzde peynir ekmek gibi tüketilse de aşk; belki de gerçekten olgunlaşmayı başarmış ruhlar için daha başka anlamları da barındırıyordur. Ben aşkı ilahi sınıfta görenlerdenim sanırım. Belki de onun için sınıfta kalmaya mahkumumdur :p Bu iyi mi kötü mü? : )

24 Şubat 2011 Perşembe

"Dikiz aynası"

"Yağmurda arka silecekleri çalıştırıp dikiz aynasına bakmakta zorlananlar, sizdenim"

TGIF


Cuma günlerini sevmeyen var mı acaba? Sanmıyorum. Eah olsa iyi ama olmazsa da çok problem değil diyen varsa onu kendi coşkunluğuyla başbaşa bırakmak; sevmiyorum diyeni de duymamazlıktan gelmek, yokmuş gibi davranmak gerekiyor sanırım. Amma uzattım neyse :D

En rahat çalıştığım, huzurun şelale gibi aktığı dönemlerde bile perşembe akşamından karnımda kelebekler uçuşur cuma sabahı apayrı bir hayat sevinciyle uyanırdım. Sanki bugün hiç olmayacakmış gibi görünen herşey olabilir gibi olurdu. Sokağa adımımı attığım anda renkler daha canlı, insanlar daha güleryüzlüydü. Sadece cuma olduğu için önünden geçerken genelde görmemezlikten geldiğim kasaba bile günaydın dediğim olmuştur. Aslında şu bir gerçek ki gerçek cuma coşkusu Perşembe akşamı yaşanıyor. Bu sebeple Cuma için yapmayı planladıklarınızı perşembeden gerçekleştirmeniz bence caizdir zira cuma akşamı hup ctesi - pazar da puf diye geçip gidiyor.


Pazar gününü bu güzelliğin içinde anmak dahi istemiyorum aslında ama şu kadarını söyleyeyim pazar günlerinin farklı bir kokusu var. Hafızanı bile kaybetsen şöyle bir dışarı kafanı uzattığında pazar olduğunu anlarsın.

E o zaman yüzümüzde kocaman bir gülümseme, kalbimizde asla tükenmeyecek coşku, bedenimizde bizi terketmeyecek sağlıkla nice cumalara : )))

Topluca "Benden"...


"Sıvanla kalma!"



"Düşlerine sahip çık!"



"Herkestense hiçkimse"



"Aşk erkeğe yakışıyor, kadını kadın yapıyor"


"İradenin sakalı korku, bıyığı aşktır!"


"Insanlar genellikle cikari dogrultusunda sever, anne cocugu icin genellikle hayatini gozden cikartir, sahip olmak bu denli ulvi bir duyguyken; evrenin ozgur irade gucunun hayraniyim."


"Sığ uçuşların insanı olmaktansa derinlerde boğulmayı yeğlerim"




22 Şubat 2011 Salı

    Fala inanma, falsız da kalma!

    Kadın olsun erkek olsun herkes hayatında en az bir kere falına baktırmıştır herhalde. Yoo ben hiç baktırmadım diyen varsa benden değildir zaten ve neredeyse orada kalsın :D

    Gerek gül satarken elini kopartırcasına çeken roman ablamız-teyzemiz, gerek arkadaşımızla hadi şu cafede oturalım biraz derken "aaa fal da bakılıyormuş" diyerek şaşırmalarımız sonucunda türk kahvesi ardından ters dönen fincanlarımız, -eskiden çok vardı sahillerde- elinde baklalarla dolaşan yine roman ablalarımız... E zaten çok meraklısı da arayıp buluyor. Tarotuydu, cincisiydi, astroluğuydu. İyi kötü bir fal tecrübesine sahibiz diyelim hadi : )

    Yoğun tecrübelerim neticesinde artık fala inanmıyorum! O kadar teğet geçiyor ki, karşındaki sana hayatınla ilgili öyle detaylar veriyor ki olanı bilince olacağı da bilecekmiş gibi geliyor insana ister istemez. Her neyse durum böyle değil tabii ama. Çünkü zaman zaman söyledikleri moral verse de saçma inançların peşine takılıp zaman kaybı yaşatabiliyor insana. Ben uzun zamandır yemiyorum da; daha da yiyen olmasın :p Bu paragrafın sonucunda bir daha fala baktırmayacak mıyım? Yoo baktırıcam :D

    İnsanın hayatına yeni biri girer de nasıl soluğu bir falcıda almaz aklım almıyor :D Evlenme teklif eder mi, aa pardon öncelikle ilşkiden beklentisi ne, seni sevecek mi, sahip olacak mı, yoksa işi dalga dulga mı yani bundan aşk beklenmez mi, eski sevgilisinde mi aklı yoksa hala falan filan... Bu soruların cevabı o kadar yakın ki! En benim diyen cafe falcısında 1 saat bekliyorsun. Hele bir de iş hayatında inişler çıkışlar varsa, önemli bir anlaşmaya imza atacaksan, müteşebbis bir girişimde bulunmak istiyorsan ve fakat buna emin değilsen; gibi gibi...

    Falınıza bakan kişi yarın öleceği haberini almamışsa ya da doğuştan psikopat değilse; sizi beklentilerinizle ilgili yoğun bir moral deposuna atar. Ve siz orada demlenirken hayat zaten akar. Çoğu zaman ne dediğini unutursun, ha evlenme teklifi aldıysan arkadaşların sana hatırlatır "bak Ayşe abla söylemişti" diye, sen de inceden burun kıvırırsın "ama Engin'i görüyorsun nasıl seviyor beni" diye olur biter. :D:D Sonucunda ayrılık olursa zaten o falcı işler kötü gitmeye başladığı anlardan itibaren patlak falcılar sınıfında yerini çoktan almıştı.

    Uzun lafın kısası; vay harflerin hepsini saydı isim söyledi isiiiiiiim diyerek şaşırmak isteyenler; sevmediği patronunun bulacağı belayı şekillendirmek isteyenler, çocuk özlemiyle yanıp tutuşanlar gibi gibi sebeplerle falına baktırmak isteyenler için;

    Symbol Cafe - Bağdat Caddesi / Serkan
    Nostra Damus Cafe - Bağdat Caddesi / Olgu - Arzu

    21 Şubat 2011 Pazartesi

    Kırıtma




    Kırıtma hayallerin kıvırtma sancısı gibi...
    Gülbeyaz umudunun sıfatı mıdır aynadaki yüzün? Hani gülmeye yakın... Sabah serinliğinde şöyle bir havalandırmak gibi olsa cümleler, kelimelerin sessiz sessiz sahile vurduğu; güneşin altına boyadığı kum taneciklerini ağlatan. Ve güneşin vicdanın kalsa gözyaşını silmek.
    Vicdan beyinden çıksa da şöyle bir hava alsa... Lapa lapa kar yağsa; özlediğim.
    Ben kelimelerin içine dalsam; vicdanın elini tutsam güneşe dua etsek sabah sessizliğinde.
    Şöyle bir uzansa güneş de sahile; ağlak kumdanadamın selamıyla biraz mahcup. Kırıtma hayallerin kıvırtma sancısıyla dönse yüzünü ay'a hiç bakmasa aynaya...

    O'va




    Gün eğrisinde sen gerisinde mi kaldın? Gündoğumunda aydınlatamadın mı? Aydınlanamadın mı? Yüz çevirmen miydi zaten adadığın, neye karşılık? Pahasına ödediğin bir yüreğin oldu mu hiç??? Yazamazsın ya hani dağınık düşünceleri bir cümle bile etmez. Bir yerde karşına çıkar ve bu kadar basitti biliyordum dersin. Zor olması lazımdı, asla söylenmemiş. Asla duyulmamış yalanlar gibi mesela. O zaman yine yalan olur muydu? Ya da kim bilirdi? Neyse. Yazamazsın ya hani dağınık düşünceleri. Onun gibi birşey. Karanlık bir gündü. Güne boyanmış kara bir büyü. Belki gün, boyanmış kara bir büyüydü! Belki gün karaya boyanmış bir büyüydü!

    Note



    Yatağa yattığında gün bitti sanıyorsun... Kimse seni tanımıyor sanki herkes geçici hafıza kaybında; lanetle ya da sevgiyle anan kimse yok seni, hayatın artık donduğunu düşünüp uyandığında bıraktığın yerden 'devam' diyorsun. Vicdan muhasebecini yastığınla boğuyor geçici delilikle yırtma hesapları yapıyorsun. Yeni güne selamsız başlayıp sana dokunmayan yılanlara bin yıl yaşama sözü veriyorsun. Adem'in elmasına engel olamayan yılan senin sözünle yaşıyor. Tanrının sözüne engel olan yastığında uyuyor.

    Koptu Gün



    koptu gün, günde bozdurdu değerine ne bir eksik ne bir fazla,
    karınca kararınca... sağdı sevincini hüznünün
    karabulutlarından sıyrılıp; yağdı yağmur. ekinler
    fidan oldu. açıldı perde işte oksijen, çekti içine ve baktı
    gözlerinin içine içine, kayboldu bebeğinde..

    ne var elinde ya avucunda hüznün? avunup da kavrulmak
    mıdır umut? sevip de ayrılmak gibi midir
    sancısı? gidip de görememe kırgını mısın buluşma
    ayağında; yoksa erken gebe misin hayatın çaylağına?

    dağlanmış renginde asılıydı duvarın ince çivisinde asılı takvim.
    okumaya üşendiği rakamlardan başlayıp bildiği yüzlerden
    tanımamışçasına kaçmak gibi çevrildi gözü, takvim yok oldu.
    yüzü asıldı duvarda.
    dağlanmış yüreğindeydi ince çivi, aktı zehiri günün.
    panzehirini yetiştiremedi yarın. öncede, öncesinde kaldı biçare.
    koptu gün.

    Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...